Müzik Zümresi

Halk havalarını düşünüyorum da tarih içinden kopup gelmiş toplumla birlikte yaşayıp toplumu yansıtan havaları… Sonra onların güzelliğini düşündüm yok olmalarını, unutulmalarını… Hızla değişmekte olan toplumsal koşullar yüzünden

maalesef halk türkülerimiz günlük yaşamımıza bozulmadan katılamıyor. Gelecek kuşaklara aktarılması gereken türkülerimiz hızlıca eriyip gidiyor. Bu duruma birçok neden sayabiliriz aslında. Girdiğimiz her ortamda bize dayatılan müzik mesela. Midibüse bindiğim zaman dinlemekte mecbur kaldığım ve nedense çoğu insanın kabullendiği bir tarz arabesk… Günümüz de yapılan ses yarışmalarında dahi sürekli söylenilen tarz hep bu yönde. Ve bu tarz nedense halkımız tarafından daha seviliyor daha çok tutuluyor. Böylelikle kendi değerlerimizi kendi ellerimizle yok ediyoruz aslında. Bakıyorum da ortak türkü dağarcığımız yok… Şunu fark ettim aynı okullarda okumuş üç kişi buluşsa beş türkü söyleyemiyor yanlışsız… Daha birkaç tane halk ozanlarımızın adlarından sayamıyoruz bile. Hatta ozan kelimesinin anlamını dahi bilmiyoruz. Ayrı duyup ayrı düşünsekte bunu başaramıyoruz…
İşte bu durum ancak eğitim yoluyla sağlanabilir, bunun için halk türkülerinin eğitime temel alınması gerekir.

GÜNLÜK NEFES ÇALIŞMA PROGRAMI.
Bu yazımda sizlere günlük nefes çalışması programından bahsedeceğim. Bu programı uygularken haftalık tablo hazırlayıp nefesinizi her gün kaç saniye tuttuğunuzu not etmenizi tavsiye ederim. Dikkat etmeniz gerekenler uygulama sürelerinin arttırılmasında dikkatli olunuz. Aşırıya kaçmayınız. Bu çalışmaları yemek yedikten sonra ve çok aç iken uygulamayınız.
1) NEFES TUTMA: ellerinizi belinizin yanına koyarak ayakta durunuz. Nefesinizi tümüyle dışarı veriniz. Burun ve ağız yoluyla diyafram çemberinin tam olarak dolduğunu hissederek aldığınız soluğu yirmi saniye boyunca tutunuz. Ardından nefesinizi ağızdan tümüyle boşaltınız. Beş kez tekrarlayınız. Gelişme kaydettikçe süreyi 1-2 saniye arttırarak alıştırmayı tekrarlayınız.
2) NEFES VERME: ellerinizi belinizin yanına koyarak ayakta durunuz. Nefesinizi tümüyle dışarı veriniz. Burun ve ağız yoluyla diyafram çemberinin tam olarak dolduğunu hissederek aldığınız soluğu yavaş şekilde dışarıya veriniz. (bir soluk bir mum alevini titretmeyecek kadar yavaş bir şekilde verilmelidir. Bu alıştırmada nefesinizi başlangıçta yirmi saniyede dışarıya veriniz. nız. Beş kez tekrarlayınız. Gelişme kaydettikçe süreyi 1-2 saniye arttırarak alıştırmayı tekrarlayınız.
3)KÖRÜK SOLUMA: yere yatarak bacaklarınızı birleştiriniz.ve diyafram nefesi alarak bacaklarınızı yukarı doğru kaldırınız bacaklar doksan derecelik bir açı aldığında biraz bekleyiniz. Bacakları ağır ağır aşağı indirirken aynı hızda soluk veriniz ayaklar yere değmeden harekete devam ediniz. 30 saniye süreyle başlayınız. Gelişme kaydettikçe süreyi 1-2 saniye arttırarak alıştırmayı tekrarlayınız. İlk uygulamalarda baş dönmesi hissedilirse çalışmanın süresi daha kısa tutulabilir.

MUSIKİMİZDEKİ MAKAMLARIN İNSAN RUHUNA ETKİLERİ...
Türk musikimizin zenginliklerinden biri olan makamlarımızın insan ruhuna olan etkilerinden bahsedip konu hakkında bilgilerimi paylaşacağım. 1) RAST MAKAMI: Kemik ile beyne etkili. Fazla uyumayı engeller. Nabzın yükselmesine yardımcı olur. Özellikle çocuk bünyesinde nem hâkim olduğu için; bu nedenle oluşan dengesizlikleri düzeltir. Akıl hastalıklarına iyidir. 

2) IRAK MAKAMI: Kuşluk ile ikindi vakti etkilidir. Menenjit, beyin ile akıl hastalıklarına faydalıdır. Omuz, kol ve ellere etkilidir. Başın üst tarafına etkisi belirtilmektedir. Lezzet verir, düşünme ile kavrama konusunda etkilidir. Korku gidericidir. Saldırganlığı önleyici ile nevrotik hastaları tedavi edici etkisi vardır. 

3) ISFAHAN MAKAMI: Ateşli hastalıklardan vücudu koruyucu özelliği vardır. Ense, boyun, omuzlar ile sol dirsek için etkilidir. Güven hissi, uyum sağlama, hareket yeteneği, zihin açıklığı, gönül yenileme, düzgünlük verme, zekayı açma ile hatıraları tazeleme özelliği vardır. 


4) BÜZÜRK MAKAMI: Kulunç ile beyin hasarıyla ortaya çıkan şiddetli hastalıklara yararlıdır. Güç kazandırır. Boyun, boğaz, göğüs, ciğer kalp ile yan böğür (basen) için etkilidir. 


5) ZENGULE MAKAMI: Kalça eklemleri, bacak içleri ile ilgisi bulunur. Kalp hastalıklarına, menenjit ile beyin hastalıklarına etkilidir. Beyin hastalıkları ile ruh hastalıklarının tedavisi için mide ile karaciğer ateşini yok eder. XIII. asırdan önce hicaz makamından ayrılarak oluşmuştur. Hayal ile sırlar telkin eder, uyku verir, masal duygusu verir. 


6) REHAVİ MAKAMI: Sağ omuz, baş ağrıları, burun kanamaları, ağız çarpıklığı ile balgamdan gelen hastalıklara, akıl hastalarına faydalıdır. Doğuma yardımcı olur. Göğüs, mide ile yan böğür için faydalıdır.


7) HÜSEYNİ MAKAMI: Güzellik, iyilik, sessizlik, rahatlık verir, ferahlatıcı özelliği vardır. Karaciğer ile kalbin iltihabını söndürür. Mide hararetini giderici özelliği vardır. Ateşli nöbetlerin giderilmesinde faydalıdır. Sol omuza etkilidir. Sıtma hastalığına iyidir. 


8) HİCAZ MAKAMI: Kemiklere, beyin ile çocuk hastalıklarına sağıtıcı etkisi vardır. Üro-genital sistem ile böbreklere etki gücü fazladır. Alçakgönüllülük duygusu verir. Düşük nabız atımını yükseltir, göğüs bölgesi diğer önemli etki alanıdır. 


9) NİHAVEND MAKAMI: Kan dolaşımı, karın bölgesi, kalça, uyluk ile bacak bölgelerine etkilidir. Kulunç, bel ağrısı ile tansiyon rahatsızlıklarına faydalıdır. 


10) UŞŞAK MAKAMI: Kalp, ayak rahatsızlıkları ile nikriz (damla) ağrılarına faydalıdır. Gülme, sevinç, kuvvet ile kahramanlık duyguları verir. Çocukları etkileyen yellerde, erkeklerdeki ayak ağrılarına faydalıdır. 


11) SEGAH MAKAMI: Şişmanlık, uykusuzluk, yüksek nabız, kalp, ciğer ile kas rahatsızlıklarına faydalıdır. Beyin nöronlarına etkisi vardır. Mistik duygular oluşturur. 




TELEVİZYON DÜNYASINA GENEL BİR BAKIŞ.
İnsanlar ne bugün ne de dün birbiriyle yarışmaya başlamıştır. Örgütlü yaşamla birlikte o örgütlü yaşamın doğasına uygun ve o örgütlü tarzı destekleyen veya karşıtlığı üreten yarışma kendiliğinden gelir. Serbest zamanın kullanımında ve dilde yoğun bir egemenlik (emperyalizm) ve mücadele vardır. Bu mücadelenin egemenliği yansıtan biçimde ifade edildiği bir yer de televizyondur. Televizyon yarışma programlarından haberlere kadar bütün sunumlarında emperyalizmin dilinin (egemen bilincinin) Anadolu’da egemen “start” almasına ve yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır. Bu dilin O Ses Türkiye gibi yarışma programlarına getirdiği bilinç belli dünya görüşünün, umutların, umutsuzlukların, beklentilerin, iyilerin, kötülerin, arzu edilenlerin, arzu edilmeyenlerin, başarının, başarısızlığın, değerli olanın, değersizin tanımlarını yapar ve bunlarla desteklenen ilişki tarzlarını meşrulaştırır.”
Televizyon eğlencesinin yarattığı yarışmalar vb. diğer programlar sosyo-ekonomik yapı içerisinde pazarlanabilen ürün konumundadır. Haftanın belirli günlerinde tekrarlanan yarışmaların ürettiği sadece “oyun ve eğlence” olmayıp, programı yaratanlar için bir ürün konumundadır. Paketlenip satılmaya, sürekli tüketime hazırdır. Televizyon izleyicileri bu tür programları tüketirken, yeniden üretimi için önemli bir faktörü oluştururlar.
Altın Mikrofon Şarkı Yarışması ile karşılaştırıldığında, O Ses Türkiye yarışmalarından çıkan star adaylarının daha çabuk unutuldukları gözlemlenmektedir. O Ses Türkiye yarışmaları sadece bireysel performansı esas alır, yeni eserler yaratmak gibi bir amacı yoktur. O Ses Türkiye yarışmasının sloganı “Türkiye O sesini arıyor” olmasına karşılık, Altın Mikrofon Şarkı Yarışması “Türk Pop Müziği’ni özgünleştirme” hedefi ile yola çıkar. Yarışmayı kazanan kişiye yapılacak albüm, her iki yarışmada da gözlemlenir.
Türkiye’de yapılan müzik yarışmalarına genel olarak baktığımızda, sadece medya kuruluşları tarafından üretilen yarışmaların büyük ilgi görmesi doğal bir sonuçtur. Bölgesel ve küçük çaplı müzik yarışmaları sadece ulaşabildiği çevrede küçük bir toplum tarafından ilgi görür. Her ne kadar çekici hale getirip yarışmacı çekebilmek gibi misyonları olsa da asıl amaç eğlencedir. Bu tür yarışmalar ancak medya ile bütünleştiği zaman bir meta haline gelir.

TAM BİR SES SANATI.
‘’… Tam bir ses sanatına sahip olabilmek için üç ayrı öğenin kaynaşması gerekir: Ses ya da ton; yorumlama (enterpretasyon), ritmik doğruluk (presizyon).
Bu açıdan şarkı söyleyeni bir aşçıya benzetebiliriz. Aşçı taze yumurta, şeker ve sütü karıştırarak lezzetli bir sufle yapabilir. Bu sufleyi oluşturan yumurta şeker ve süt, birbirine benzemeyen ayrı gıdalardır. Bunun gibi ses sanatçısı da dinleyicilerine yalnız ses, yalnız yorumlama ya da yalnız ritim vermez; bunların artistik bir oluşumunu sunar. Suflenin lezzetli olabilmesi için içeriğindeki maddelerin oranına dikkat ederek yemek zamanına hazır edilmelidir. Ses artistinin sanatı da güven, disiplin ve beceri öğeleriyle öyle denetim altına alınmış olmalıdır ki, sahneye çıktığı zaman tam bir mükemmellik sergileyebilsin…’’
‘’… Yorumlama, ancak müzik güvenle öğrenildikten sonra başlar. Melodi, aralıklar ve ritimleri iyice elde ediniz. Önce bunları duygu koymadan. Duygu katmadan çalışınız. Sonra sözcükleri öğreniniz. Sözler de tam anlamıyla öğrenilmelidir. Bunun için şiiri melodiden bağımsız olarak çalışmak yararlıdır. Şiirin içeriğini anlamını bilmek gerekir.
Sözler de öğrenildikten sonra bu iki elemanın yani söz ve müziğin birleştirilmesi kalıyor ki, bu da aşamalı olarak yapılır. Şiirin anlamı ve ritmi müzikteki melodik çizgi ile ifade edilecektir. İşte yorumlama yolunda atılmış ilk adım!’’

BİR DAKİKAMIZ YOK MU?
Soğuk bir Ocak sabahı, bir adam Washington DC'de bir metro istasyonunda, kemanla 45 dakika boyunca altı Bach eseri çalar. Bu süre içinde, çoğu işe yetişme telaşındaki yaklaşık bin kişi kemancının önünden geçip, gider. Kemancı çalmaya başladıktan ancak üç dakika kadar sonra, ilk kez orta yaşlı bir adam kemancıyı fark edip, yavaşlar ve birkaç saniye sonra da gitmek zorunda olduğu yere yetişmek üzere yine hızla yoluna devam eder.
Kemancı ilk bir dolar bahşişini bundan bir dakika kadar sonra alır. Bir kadın yürümesine ara vermeksizin parayı kemancının önüne koyduğu kaba atarak, hızla geçer, gider
Birkaç dakika sonra, bir başka adam duraklayıp, eğilerek dinlemeye başlar ancak saatine göz attığında işe geç kalmamak için acele ettiğini belirten ifadelerle hızla yoluna devam eder.
En fazla dikkatle duran ise üç yaşlarında bir oğlan çocuğu olur. Annesinin çekiştirmelerine rağmen, çocuk önünde durur ve dikkatle kemancıya bakar. En sonunda annesi daha hızlı, çekiştirerek çocuğu yürümeye zorlar. Oğlan arkasına dönüp dönüp kemancıya bakarak, çaresizce annesinin peşinden gider. Buna benzer şekilde birkaç çocuk daha olur ve hepsi de anne, babaları tarafından yürümeye devam için zorlanarak, uzaklaştırılırlar.
Çaldığı 45 dakika boyunca kemancının önünde sadece 6 kişi, çok kısa bir süre durur. 20 kişi duraklamadan, yürümeye devam ederek, para verir. Kemancı çaldığı süre içinde 32 dolar toplar. Çalmayı bitirdiğinde ise sessizlik hakim olur ve kimse onun durduğunu fark etmez, alkışlamaz.
Hiç kimse onun dünyanın en iyi kemancısı Joshua Bell olduğunu ve elindeki 3,5 milyon dolarlık kemanla, yazılmış en karmaşık eserleri çaldığını anlamaz. Oysa Joshua Bell'in metro da ki bu mini konserinden iki gün önce Boston'da verdiği konser biletleri ortalama 100 dolara satılmıştı...
Bu gerçek bir hikâyedir ve Joshua Bell'in öylesine bir kılıkla metro da keman çalması, Washington Post gazetesi tarafından algılama, keyif alma ve öncelikler üzerine yapılan bir sosyal deney gereği kurgulanmıştır. Sorgulanan şeyler; sıradan bir yerde, uygunsuz bir saatte güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup ondan keyif alıyor muyuz? Beklenmedik bir ortamda, bir yeteneği tanıyabiliyor muyuz? İdi...
Bu deneyden çıkarılacak kıssadan hisse ise, dünyanın en iyi müzisyeni, dünyadaki en iyi müziği çalarken, önünde durup, dinleyecek bir dakikamız dahi yoksa başka neleri kaçırıyoruz acaba?

Ziyaretçi Bilgisi

Bugün 117

Dün 372

Bu Hafta 2208

Bu Ay 1033

Toplam 825488

Duyurular

İçerik Bulunamadı.

Hızlı İletişim

ENDER EĞİTİM KURUMLARI

(0328) 812 08 08

(0328) 814 33 66

iletisim@ozelenderkoleji.k12.tr

MERKEZ / OSMANİYE